22 Ocak 2010 Cuma

Howard Phillips Lovecraft

Gotik yazının efendilerinden olan bu gizemli yazarla Lise yıllarımda tanıştım. Belki bazılarınız hatırlar, o zamanlar Fenomen diye bir dergi çıkardı. İşte bu paranormal derginin bir sayısında tanıştım kendisiyle. Öykülerinden önce ününü öğrendim. Geçirdiği garip çocukluğu, tuhaf hastalıkları ve esrarengiz ölümünü… Fakat o zamanlar kitaplarına ulaşamadım ve hevesim kursağımda kaldı.

Liseden sonra başladığım kursta bir gün ansızın bir araya geldik yeniden bu gizemli adamla. Bir arkadaşımın sahaftan aldığı kitapları gösterirken kalp atışlarımın hızlanmasına sebep olan o ismi gördüm! H. P. Lovecraft! Cthulhu'nun Çağrısını ilk duyuşum böyle oldu.

Sonraları aramıza birçok yazar girdi ve bir şekilde onun mistik, gizemli ve korku dolu dünyasından uzaklaştım. Birkaç hafta önce çok sevdiğim bir arkadaşım bana toplu eserlerini hediye etti. Ve yollarımız bir kez daha kesişti kendisiyle.
Cthulhu Mitosunun dışında en çok düşlerle ilgili öykülerinden etkilendim bu kez. Çok tuhaf karmaşık ve fantastik düşler gören biri olarak etkilenmemem söz konusu olamazdı herhalde.

Özellikle “Bilinmeyen Kadath’a Düş Yolculuğu” hayal gücünün sınırlarında bir öyküydü. Randolhp Carter’la ben de çıktım o yolculuğa resmen. “Herbert West “ öyküsü tüylerimi diken diken etti. Artık ayın aydınlattığı geceye ve uzayın derin boşluğuna eski gözlerle bakamıyorum.

Lovecraft’la ilgili bir çok dedikodu dolaşır etrafta. Ailesinden gelen kalıtsal deliliği, asosyal davranışları, ırkçılığı ve kadın düşmanlığı, yazdıklarına inanıyor oluşu ve etrafında yazdıklarına inanan bir arkadaş çevresi oluşu bu dedikoduların en bilinenlerindendir.

Gerçekten de öykülerinde anlattığı karakterler kendine benzemektedir. Zira birçok farklı karakter olmasına karşın aslında tek kişi gibidir bu kahramanlar. Aynı tutkulara, aynı korkulara ve aynı meraklara sahiptirler. Ve tabi ki aynı dışlanmışlığa…

Lovecraft’ın edebiyatı da en çok eleştirilen yönlerinden biridir. Çok güzel bir edebi yeteneği olmasa da tasvirleri bence fazlaca eleştirilmektedir. Çokça kullandığı tanımlanamayan tasvirler ve betimlemeler Lovecraft’ın istemli bir şekilde uyguladığı anlatımlardır. Bilinmeyenin korkusunu bizim kendi korkularımızla buluşturmak için anlattıklarını açıkça tarif etmez. İşte tüylerimizi diken diken eden de bence bu özelliğidir.

Henüz kendisiyle yolculuğumuzun sonuna gelmiş değiliz. Daha okunması gereken öyküler var. Bulunması gereken Zümrüt ve altından kentler… Kaçınılması gereken tanrılar ve bilinmeyen dehşetler…


“sonsuza dek yatan sanma ölüdür
tuhaf çağlarda ölüm de ölür.”

Hiç yorum yok: