27 Ocak 2010 Çarşamba

Başsız Süvari

Başsız bir süvariyim
Hayalet topraklarda...
Kardan örülmüş pelerinim
dalgalanır sırtımda...
Hiç üşümedim
Ne ölmeden önce ne de sonra.
Atımı durmadan sürdüm -
hiç durmadan
durmadan
gölgelerden yana.
Sessizce ilerledim
Ve birden
kayboldu sesim...

Başsız bir süvariyim
Bu uğuldayan ölü rüzgarda.
Kaybolan sesim ve kardan pelerinim...
Biliyorsun, hiç üşümedim
Öldükten sonra
karlar örttüğünde bile üzerimi...

Savruldu gözlerim
Bedenimden çok çok uzağa -
çok uzağa -

Bir süvariydim.
Atını hiç durmadan süren uzaklara...


27 Ocak 2010

26 Ocak 2010 Salı

Haiku

sonbahar şimdi.
yaprakların öldüğü
intihar vakti...

24 Ocak 2010 Pazar

Haiku

Tan ağartısı
kıyıların üstünde
geceyi bekler...

22 Ocak 2010 Cuma

Howard Phillips Lovecraft

Gotik yazının efendilerinden olan bu gizemli yazarla Lise yıllarımda tanıştım. Belki bazılarınız hatırlar, o zamanlar Fenomen diye bir dergi çıkardı. İşte bu paranormal derginin bir sayısında tanıştım kendisiyle. Öykülerinden önce ününü öğrendim. Geçirdiği garip çocukluğu, tuhaf hastalıkları ve esrarengiz ölümünü… Fakat o zamanlar kitaplarına ulaşamadım ve hevesim kursağımda kaldı.

Liseden sonra başladığım kursta bir gün ansızın bir araya geldik yeniden bu gizemli adamla. Bir arkadaşımın sahaftan aldığı kitapları gösterirken kalp atışlarımın hızlanmasına sebep olan o ismi gördüm! H. P. Lovecraft! Cthulhu'nun Çağrısını ilk duyuşum böyle oldu.

Sonraları aramıza birçok yazar girdi ve bir şekilde onun mistik, gizemli ve korku dolu dünyasından uzaklaştım. Birkaç hafta önce çok sevdiğim bir arkadaşım bana toplu eserlerini hediye etti. Ve yollarımız bir kez daha kesişti kendisiyle.
Cthulhu Mitosunun dışında en çok düşlerle ilgili öykülerinden etkilendim bu kez. Çok tuhaf karmaşık ve fantastik düşler gören biri olarak etkilenmemem söz konusu olamazdı herhalde.

Özellikle “Bilinmeyen Kadath’a Düş Yolculuğu” hayal gücünün sınırlarında bir öyküydü. Randolhp Carter’la ben de çıktım o yolculuğa resmen. “Herbert West “ öyküsü tüylerimi diken diken etti. Artık ayın aydınlattığı geceye ve uzayın derin boşluğuna eski gözlerle bakamıyorum.

Lovecraft’la ilgili bir çok dedikodu dolaşır etrafta. Ailesinden gelen kalıtsal deliliği, asosyal davranışları, ırkçılığı ve kadın düşmanlığı, yazdıklarına inanıyor oluşu ve etrafında yazdıklarına inanan bir arkadaş çevresi oluşu bu dedikoduların en bilinenlerindendir.

Gerçekten de öykülerinde anlattığı karakterler kendine benzemektedir. Zira birçok farklı karakter olmasına karşın aslında tek kişi gibidir bu kahramanlar. Aynı tutkulara, aynı korkulara ve aynı meraklara sahiptirler. Ve tabi ki aynı dışlanmışlığa…

Lovecraft’ın edebiyatı da en çok eleştirilen yönlerinden biridir. Çok güzel bir edebi yeteneği olmasa da tasvirleri bence fazlaca eleştirilmektedir. Çokça kullandığı tanımlanamayan tasvirler ve betimlemeler Lovecraft’ın istemli bir şekilde uyguladığı anlatımlardır. Bilinmeyenin korkusunu bizim kendi korkularımızla buluşturmak için anlattıklarını açıkça tarif etmez. İşte tüylerimizi diken diken eden de bence bu özelliğidir.

Henüz kendisiyle yolculuğumuzun sonuna gelmiş değiliz. Daha okunması gereken öyküler var. Bulunması gereken Zümrüt ve altından kentler… Kaçınılması gereken tanrılar ve bilinmeyen dehşetler…


“sonsuza dek yatan sanma ölüdür
tuhaf çağlarda ölüm de ölür.”

11 Ocak 2010 Pazartesi

Apansız Karanlık

Dumanları akar
Gözlerinden deliliğin,
Sisleri basar
Eteklerine…
Yorulur koşuşturmacanın K’sı.
Aynalar dolanır ayaklarına
Sisli, puslu aynalar,
Çarpılmış yüzünün
“Delilik Dağları” ından…

Kuyular çekilir sudan,
Korkuya yansıyan sözcüklerin
Titrek fısıltılarından
Akar
Gecenin tohumuna…
Tüneller yapar bir dev.
Ölüme giden tüneller…
Kuyular ve tüneller
Gecenin bekçisinden sorulur.
Rüyalara hükmeden;
Başka bir zamandan
Kapılar koparıp koyar önüne.

Noktalar dökülür
Yarım kalmış cümlelerden….
Yarım kalmış
Bir geceye doğar güneş.
Ve gündüz
Apansız kararır.

2 Ocak 2010 Cumartesi

Sardunyalar (Sardunyalı Şiir)

Sardunyalar sarı
Sardunyalar mor
Sardunyalar kırmızı
Sarhoş oluyor
Ulu meşe ağacı.
Sarhoş ediyor
Beni zaman.
Keder alacaklı
Ben borçluyum
İçmeliyim sabaha kadar.

Sardunyalar mor
Sardunyalar sarı
Sardunyalar kırmızı
Olgunlaştırıyor yaşam
Toy genç bir kızı.
Dibe vurmuş duyguların
Sızısı.

Sardunyalar mor
Sardunyalar kırmızı
Sardunyalar sarı
Koşarak geliyor sonbahar
Ardında
Katran karası…
Kışlarca büyüttüğüm,
Tiz bir kuş çığlığı gibi
Düşüyor yalnızlığım…

Sarhoş Gecede Tebessüm

Geldiğimde ölüydü.
Kan vardı.
Soğuktu Ay.
Bir sesti
Soluğumu kurcalayan…
Yalnızdı, biliyordum.
(Şişesindeydi ilkbahar.
Pespembe, bembeyaz, yemyeşil…
Sonsuzdu rengi şarabının…)

Geldiğimde ölüydü.
Ağlıyordu sokak itleri.
Bir dost gitmişti.
(Binlerce yudum aldı.
Bir tek gecede
Sonsuz renkli şaraptan…)

Geldiğimde ölüydü.
Susmuştu müzik…
Tik takları durmuştu saatinin
- belki de hep bozuktu, kim bilir.
(Bir tek yudumu kalmıştı.
Biliyordu
Baharlar dolacaktı içine.)

Geldiğimde ölüydü.
Isınmıştı hava
Ama üzerinde
Gecenin soğukluğu vardı hala.
(Eksik dişlerinin göründüğü
son bir gülücük attı
karanlık geceye…
Ve şişeyi dikti.
Pespembe oldu her yanı…
Bahar onu aldı ve
Kelebeklere bölündü vücudu.)

Geldiğimde ölüydü.
Ben ağladım,
Bahar gülümsedi.